Telefon:
0224 249 00 16E-posta Adresi
psych.tugceesra@gmail.comÇalışma Saatleri
Pzt. Cmt. 09:00 - 18:002022-05-22
Uzunca bir süredir ‘’Psikolojim bozuk’’ ‘’Psikolojim bozuldu’’ gibi sözlerle insanların hayatlarından ve mutsuzluklarından yakındığına şahit oluyorum. Bazen dayanamayıp, kendimi bu insanlara ‘’Acaba moraliniz bozulmuş olmasın? İkisi farklı şeyler çünkü,’’ derken bulduğum oluyor. Kişisel gözlemim de bu insanların birçoğunun moralinin bozuk olduğu yönünde.
Neden mi? Çünkü, canları sıkkın olsa bile, gözlerinde bir umut ışıltısı görebiliyorum. Sevme ve sevilme kapasitesine sahipler. Bunu umarım başka bir yazımda daha detaylı anlatabilirim. İyi hazırlandığınız bir sınavdan beklediğinizden çok düşük bir sonuç aldığınızı düşünün, ya da bir yakınınızın ciddi bir hastalığa yakalandığını öğreniyorsunuz. Bu tür durumlarda kaçınılmaz olarak moralimiz bozulur.
Somut bir örnek olması için, sınav örneğine geri dönelim. Aylarca çalışıp ter döktüğünüz, iyi üniversiteye girmek gibi geleceğinizi üzerine kurma hayalleriyle kendinizi uzun bir müddet meşgul eden bir sınavdan bir talihsizlik sebebiyle düşük not aldığınızı var sayalım. Bu durumda olması gereken, bir süre gerektiği şekilde üzülmek, ama bir yandan da geçmişe değil, geleceğe odaklanıp hedefinize bir başka yolla nasıl ulaşabileceğinizi düşünmek olmalıdır.
Evet, üzücü bir olay yaşadığımızda üzülmek gibi bir hakkımız ve doğal bir ihtiyacımız vardır. Ancak maalesef, bir takım abartılı ‘’olumlu düşünme’’ özentilikleri sebebiyle bu ihtiyaç ihmal edilmektedir. Bana sorarsanız, bu yüzden, insanlar üzücü bir olay yaşayıp moralleri bozulduğunda bir yandan istemsiz bir şekilde üzülürken, diğer yanda hissettikleri acı için içten içe suçluluk duymaktalar. Hayır, tam tersine. Üzücü bir olay yaşadığımızda üzülmek gibi doğal bir ihtiyacımız var. Bir süre üzülmek ve tecrübeden ders almak, sonrasında yeni bir yol haritası çıkarmak, yaşadığımız anın tadını tekrar yakalamak hedef olmalıdır. Bu durum, geçici bir moral bozukluğu sonrasında dönülen psikolojik denge halini temsil eder.
Özetle, hayatında ister istemez stresli durumlarda kalan, üzüntülü, acı günleri ister istemez yaşayan biz insanlar için üzerinde durulması gereken iki önemli süreç vardır. Bunlardan birincisi, yeterince üzülmek, üzüntüyü inkar etmeden, acıyı inkar etmeden bir süre üzgün kalmaktır. Yas tutmak değerlidir. Yası tutulmamış her üzüntü, kişiliğin bir parçası haline gelir.
Peki psikolojinizi nasıl mı bozabilirsiniz? Yaşadığınız olay, geçmişten değil, bugünden ve gelecekten bir parça haline gelirse… Her gün kötü geçen sınavınızla uyanıp, ne kadar berbat bir hayata sahip olduğunuzu devamlı olarak düşünerek, kendinize acıyarak, çevrenizdekilerin size verdikleri emekleri düşünüp kendinizi suçlu hissederek, gelecekten ümidinizi keserek… Okurken bile depresifleştiniz, değil mi? Öte yandan, olanı olmamış gibi görme fantazisi de maalesef psikolojimizi bozabilir ve hatta bizi hastalandırabilir. Bu, ‘’inkar’’ adı verilen bir savunma mekanizmasıdır. Gerçeklerle yüzleşmek istemeyen benlik (ego), olan acıyı olmamış gibi varsaymak ister. Oysa, üzülmek, hatta yas tutmak hedef değilse de sağlıklı kalabilmek için gereken değerli bir süreçtir. Üzüntüsü doya doya yaşanmamış, bünyenin psikolojik olarak ihtiyaç duyduğu yası tutmamış kişiler, bu acıları kişiliklerinin bir parçası haline getirirler. Kişiliğin bu yönü, yaşadıkları yeni acıları da görmezden gelerek sürekli neşeli, konuşkan, çevrelerine neşe yayarken iç dünyalarında sessiz bir acının hüznünü barındırmaya bir ömür boyu kişiyi mahkum edebilir. Daha net bir şekilde ifade edeyim: Bir yakınınız vefat ettiğinde yasını tutmazsanız, o ölmemiş gibi kabul ederseniz, o sizinle yaşar ve her gün ölür. Üzüntüsü yaşanmayan yıkımlar, asla geçmişte kalmayı başaramaz, bugün ve yarın haline gelir.
Peki, çözüm ve yaşanılan üzüntüden yıkılmak yerine o sıkıntıyı ‘’aşma’’ süreci nasıl olmalıdır? Yaşanılan sürecin bir tutam sinir bilimsel temelini anlamak önemlidir. Sınav örneğine geri dönelim.Beyniniz, yani duygu, düşünce, davranış organını; üzüntülü durumlarda ister istemez dopamin hormonu gibi ‘’hayatı ilginç kılan,’’ yaşama enerjisini veren hormonların salımını düşürür. Zaten sınava hazırlanma sürecinde beynin aşırı stres geliştirmesi eşlik etmiştir. Bu yüzden, yaşanılan strese cevap veren hipotalamus bölgesi, kronik bir strese kişiyi sürüklüyor olabilir. Evet, moral bozan olaylar beynin nörokimyasını, yani beyin sinirlerinin kimyasını bozarak etkisini gösterir. Halk arasında canı sıkılan kişilerin ‘’Sinirlerim bozuldu,’’ demeleri bu anlamda oldukça isabetli bir ifadedir aslında.
Ancak, burada kurtarıcı olan bilgi şudur: Asla beynimizdeki bu kimyasalların kölesi değiliz! Bilinçli olarak yaptığınız şey, kendinizi zorlayarak da olsa ‘’düşünüyorum’’ dediğiniz şey, beyninizdeki bu nörokimyasalların salınımlarını etkiler ve değiştirir. Kendinizi bu ruhsal buhrandan çıkarabilmek için yapabileceğiniz şeylerden birisi, spor yapmak olabilir. Spor yapmak da beynin kimyasını değiştirir ve ister istemez insan daha mutlu ve rahatlamış hale gelir. Moraliniz bozulduğunda, eve yürüyerek geliyorsanız, yolu uzatabilir, hızlı adımlarla otuz dakika boyunca yürüyebilirsiniz. Tabii, morali bozulmuş bir bünye için biraz zorlama gerekecektir. Ancak, bazı iyi şeyler, ancak kendinizi zorladığınız zaman gerçekleşir.
Özetle, hayatında ister istemez stresli durumlarda kalan, üzüntülü, acı günleri ister istemez yaşayan biz insanlar için üzerinde durulması gereken iki önemli süreç vardır. Bunlardan birincisi, yeterince üzülmek, üzüntüyü inkar etmeden, acıyı inkar etmeden bir süre üzgün kalmaktır. Yas tutmak değerlidir. Yası tutulmamış her üzüntü, kişiliğin bir parçası haline gelir. Diğer süreç de şudur: Bu olaydan yıkılarak değil, büyüyerek çıkmayı, yaşanan acıyı bir tecrübeye dönüştürmek için, yaşanmış bazı zorlukları ve yıkımları mercek altına almadan önünüze bakmak. İşte size psikolojinizi bozmadan yaşayabileceğiniz bir emekli bir hayat haritası! Psikanalist Nancy Mcwilliams’ın dediği gibi: ‘’En ağır bir olay bile, gerektiği gibi yas sürecinden geçirildiğinde ‘travmatize olmadan,’ atlatılabilir.’’ Ya da halk arasındaki popüler deyimiyle, kişinin psikolojisi bozulmadan… Metin olun, üzülmekten ve büyümekten korkmayın, belki psikolojiniz değil, moraliniz bozulmuştur.
Psk. Esra Özbey